Didim Tarihi

Ege’nin kalbinde antik döneme yolculuk

Ege’nin cennet köşelerinden biri olan Didim, tarih boyunca birçok önemli medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Antik ismi ile Didyma olarak da bilinen kente ait en eski yazılar M.Ö. 500 yılına aittir. Didim’e dair ilk yerleşim izleri ise Neolitik Devre (M.Ö. 8000) uzanır. “Karia” bölgesinin sınırları içinde yer alan Didim (Didyma), Milet’in “kutsal alanı” olarak Likyalılar, Persler, Seleucidler, Attalidler, Romalılar ve Bizanslıların ardından Türklerin egemenliğinde varlığını sürdürmüştür.

1280’lerde Türk egemenliğine, 1413 yılında ise Osmanlı egemenliğine giren kent, Cumhuriyet dönemine kadar varlığını küçük bir Rum köyü olarak sürdürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu zamanında “Yeronda - Yoran” ismiyle anılmıştır.

Bir şehirden ziyade kutsal alan olarak kullanılan Didim’de pek çok tapınak ve manastır inşa edilmiştir. Görkemli antik kentleri ve tapınakları ile efsanelere konu olan kentin etrafında Apollon Tapınağı, Didyma Antik Kenti, Milet Antik Kenti, Priene Antik Kenti, Herakleia Antik Kenti, Myus Antik Kenti gibi birçok tarihi kalıntı bulunuyor. Dünyanın birçok şehrinden binlerce misafir ağırlayan antik kalıntılar, Didim tatilinizde yepyeni keşif rotalarınızdan biri olabilir.

Tarihi güzelliklerinin yanı sıra eşsiz bir doğaya sahip olan Didim, altın sarısı plajları ile de ünlü. Didim’de tatiliniz boyunca Altınkum Plajı, Saklı Ada, Akbük Plajı, Cennet Koyu, Didim Manastır Koyu gibi noktaları keşfederek deniz keyfi yapabilirsiniz.

TARİHİ GEÇMİŞ

Didim ilçesinin ilk yerleşim izleri Neolitik Devre (M.Ö. 8000) uzanır. M.Ö. 16. yüzyılda Miken, Giritliler ve daha sonra da Aka kolonilerinin varlığı görülür. “Karia” bölgesinin sınırları içinde yer alan Didim (Didyma), Milet’in “kutsal alanı” olarak Likyalılar, Persler, Seleucidler, Attalidler, Romalılar ve Bizanslıların ardından Türklerin eline geçmiştir. 1. Haçlı Seferleriyle yeniden Bizans sınırlarına katılmıştır. Karia Bölgesi 1280 yılında Menteşe Beyliği, 1300 yılında Aydınoğlu Beyliği ve 1413 yılında Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girdi. 14. yüzyıldaki büyük depremde yıkılan mabetle birlikte uzun yıllar Didim yerleşimi, Cumhuriyet öncesine değin varlığını küçük bir Rum köyü olarak sürdürmüştür. Yoran / Yeronda adlı bu köyün, kuzey doğusunda “İslam Yoran” diye adlandırılan on-on iki hanelik bir de Türk yerleşimi vardı. Kurtuluş Savaşı sonrasında 1922 yılında bölgede yerleşim boşaltılmıştır. 1924 yılında mübadele kapsamında bu bölgeye Yunanistan başta olmak üzere Balkan ülkelerinden gelen mübadiller iskân edilmiştir.        

Osmanlı imparatorluğu zamanında varlığını “ Yeronda – Yoran ” ismi ile sürdürmüştür. 1955 yılında yörede yaşanan deprem felaketi sonrasında “Hisar” olarak adlandırılan Apollon Tapınağı çevresindeki yerleşim 1961 yılında dağıtılan Afet Konutlarıyla birlikte bir kilometre güneye “Yenihisar” adıyla taşınmıştır.

1967 yılına kadar köy olarak kimliğini sürdüren Yenihisar’a 1968 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. 1980’li yıllarda başlayan turizm hareketiyle birlikte hızla gelişmeye başlayan belde, 1991 yılında Yenihisar adıyla ilçe olmuştur. 1997 Yılında isim benzerliğine meyil vermemek için dünya üzerinde sadece bir yerde bulunan ve kök olarak “Didymaion” dan gelen  “Didim ” olarak yenilenmiştir.

  Didim, bulunduğu konum nedeniyle tarihte iz bırakan uygarlıklara tanıklık etmiş ve jeopolitik açıdan önemli bir yerdir. Batı dünyası her ne kadar uygarlıkların Yunan kaynaklı olduğunu söylese de, Anadolu toprakları dışarıdan gelen tüm uygarlıkları kendi kültür potasında eriterek, kendine özgü yeni uygarlıklar yaratmaya devam etmiştir.

   Didim’ in girişinde, Batı Anadolu kıyılarının en etkileyici bağımsız anıtı olarak kabul edilen Apollon Tapınağı yükselir. Tapınağın anıtsal boyutları ve benzersiz planı kadar , çok iyi bir durumda koruna gelmesi de hayranlık uyandırmaktadır. Yunan dünyasında Apollon Tapınağı’nı boyutları bakımından önemli bir farkla geride bırakacak herhangi bir tapınak yoktur. Hellenistlik dönemde tasarlanan Apollon Tapınağı, dev boyutlu mimarlık yapıtlarının Roma’lıların tekelinde olmadığını göstermektedir. Didyma hiçbir zaman bir kent niteliği taşımamıştır. Tapınak ve onun yönetiminde ki bilicilik , Miletos toprakları içerisindedir ve rahibi de kentin önde gelen resmi görevlileri arasında yer almıştır.

   Didyma adı Yunanca’ dan değil, Anadolu dillerinden kaynaklanır. Rastlantı olarak Yunanca “ ikizler “ anlamına gelen didymi sözcüğüne benzemesi, Apollon ve ikiz kız kardeşi Artemis ile ilişkili olduğu sanısını uyandırmaktadır. Apollon Tapınağı bir Bilicilik Merkezi durumundadır.

   Milet ve çevre kentlerden gelen ziyaretçiler Panormos Limanından ( Mavişehir yakınlarında )  karaya çıkarak, tapınağa bir kutsal yol ile ulaştıkları bilinmektedir. “Kutsal Yol” un iki tarafında heykeller sıralanmıştır. M.Ö. 6. yy tarihlenen bu heykellerden bir çoğu  1858 yılında Newton tarafından British Museum’ a gönderilmelerine kadar orijinal yerlerinde kalmışlardır. Çoğu Arkalik döneme ait dik bir biçimde oturan figürleri betimler.

   Bir Roma efsanesine göre gözleriyle baktığı kişiyi taş haline getiren Gorgon kız kardeşlerden Medusa’ ya ait baş kabartması sanatsal ve tarihi açılardan çok değerli kabul edilmektedir ve günümüzde Didim ve Apollon Tapınağı’nın sembolü kabul edilmektedir. 

   Milet-Apollon Tapınağı arasında uzanan “Kutsal Yol” sonunda “Artemis Kutsal Alanı” bulunmaktadır. Bu mukaddes yol tapınakla, bu günkü Mavişehir’ in bulunduğu yerdeki Panormas limanı arasındadır. Dua ve  bir takım istekleri için gelenler Panormos Limanında karaya inerler ve 4km. çevresi aslan ve Branhid heykelleriyle süslü mermer “Mukaddes Yolu yürüyerek Tapınağa varırlardı.

   “Orakl”, Claros´da olduğu gibi kadın kahinler ya da “Orakl” rahibeleri tarafından “Hexametrik” olarak yani altı mısralık şiirlerle verilirdi. Ziyaretçiler, “Orakl”a ulaşmak için önce kutsal yolu geçmek zorundaydılar.

   Didima´ya gelen ziyaretçiler rahiplerin yönetiminde ayinler yaparlar, alaylar oluştururlar, geceleri meşalelerle yürüyüşler yaparlardı. Kutsama dönemlerinde Miletliler o zaman liman olan Panormas limanına gelirler, dört kilometrelik taş yolu (son iki kilometresi heykellerle süslüydü) şarkılar söyleyerek (Paion: Kutsal şarkılar) yürürler ve Tapınağa ulaşırlardı. Bu yürüyüş dört gün sürerdi.